Aç’lıktan Gelmedik Biz Bu İstanbul’a Akyazı’dan!Bir Yaşam Öyküsü

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Açlıktan gelmedik biz bu İstanbul’a ” diyor İdris Özer

Yılların zanaatkarı egzoz ustasının yaşam öyküsü, Sakarya’da bir köyde başlıyor. Akyazı’nın Kepekli köyü, gözlerini dünyaya açtığı yer olmasına rağmen 47 yıldır doğduğu değil doyduğu yerde İstanbul’da sürdürüyor yaşamını ve ” kente hayat veriyor ” yolu gurbete düşen milyonlarca insan gibi.

1963 yılında buyur ediyor İstanbul, İdris Özer’i. O zaman daha 13 yaşındayken, kendi söylemiyle ” nerdeyse bu günkü cüssemdeydim, okkalı, yapılı, güçlü kuvvetliydim” diyor

Bir isyanla başlıyor İstanbul yolculuğu. Öncesinde; okul, tarla, kaynakçı çıraklığı üçgeninde geçen bir çocukluk onunki, tıpkı, o dönemde yaşayan tüm çocuklar gibi. Zor meşakkatli bir uğraş köyde yaşamak.
Okuldan çıkınca doğru tarlaya gidiliyor makine yok, elle her iş, kazmayla, kürekle, su ise sırayla… her gece başka tarlaya çevriliyor suyun yolu… sıra kendi tarlalarına geldiğinde, o gece uyku yok… tarlada arklardan geçecek suyu takip etmek gerek, elde fener sabahlayarak.

” Tarlanın tavında sürülmesi lazım” diyor İdris Özer. Köydeki yaşamını anlatırken gözleri o günlere bakarcasına dalıyor. Islaken sürmek zorunda kaldıkları tarlanın betonlaşmış toprağı geliyor gözünün önüne. Çocuk ellerinin kazma sallamaktan nasır tutan avuçları gibi nasırlaşmış anısı geliyor aklına ve hiç unutamadığı o gün…

O gün babasıyla tarlada betonlaşmış toprağını kazmayla ufalarken başlıyor İstanbul yolculuğunun öyküsü.

İdris usta anlatırken yaşamdaki küçük olayların nasıl büyük değişimlere yol açabileceği geliyor insanın aklına. Eve girecek biraz para derdi olmasa, yevmiyeye gitmek zorunda kalmasa, kendi tarlalarını ıslak sürmekten oluşan dert olmayacaktı. Belki de bu gün köyde farklı bir kadere sahip olarak yaşayacaktı İdris usta.

” O gün rahmetli babamla tarlada toprak kırıyorduk saatlerdir. Uğraş verdiğimiz iş bitmemişti ama babamın sigara paketindeki son sigara da dudaklarının arasında tükenmişti. Saatler sonrasında güç tükenmiş, derman kalmamıştı. Ama, daha çok sigara içimlik iş vardı. Babam, haydi bir koşu bakkaldan sigara kap, bir de evden çaydanlığı getir, dedi. Bakkala yöneldim, önce sigarayı aldım oradan eve geldim ama evde çaydanlık yok! Arıyorum… ama hiç bir yerde bulamıyorum. Çok zaman geçiyor, çaresiz tarlaya dönüyorum. Tarlaya vardığımda babamın evden çaydanlığı almış olduğunu görüyorum.Benim yüzümde şaşkınlık, onunkinde kızgınlık, sesinde öfke, ” Nerde kaldın?” diyor. Ses edemiyorum… Çalışmaya başlıyorum. Babamın öfkesini yaktığı sigara da dindiremiyor. Ben, kazmayla kerpiç olmuş toprağı ufalarken, babam öfkeyle, sırtımda, betonlaşmış toprağı parçalıyor.. yığılıp kalıyorum yere…

“Bir kalkabilirsem diyorum içimden.. bir kendime gelirsem …”

Attığım gibi kazmayı eve doğru koşar adım giderken babam ardımdan bağırıyor…

babamın sesi, anlamıyorum…
babamın sesi, hiç duymuyorum…
babamın sesi, hiç durmuyorum…

Eve vardığımda anacığım “N’oldu?” diyor, ses etmeden sırtımı açıyorum ,
Anam:
Vay edepsiz bunu da mı yaptı, diyor.
Anacığım ben gidiyorum, daha durmam bu köyde ,diyorum.

İdris ustanın yanına alabileceği tek şey, çıraklık yaparken öğrendiği kaynakçılık. Onun öyküsü de bir başka macera. Ustası iyi biri olsa da yine de izin vermiyor elektrot harcamasına. O da ne zaman ustası atölyeden ayrılsa, öğle yemeğine gitse, yarım kalmış elektrotları toplayıp demiri demire, öğrendiği kaynakçılığı hiç kopmamacasına yaşamına kaynatıyor. Kolundaki altın bilezik zanaatı dışında azmi ve kararlığından başka bir şeyi yok İdris ustanın.

Kendi reşit olmadan kaynakçılığı reşit oluyor. Girdiği kaynakçılık sınavında bir çok ustayı ardında bırakıp birinci oluyor. Kara yollarının demir köprü inşaatında kaynakçı olarak çalışabilmesi için babasının topraklı ellerinden kağıda dökülecek yazının altına imzası gerekiyor. Oğul sırtında parçalanan toprağı tutan eller, bu sefer kalem tutuyor. İmza, izin oluyor. imza, İdris Özer’in ustalığı, yaşamı oluyor.

Demir köprü inşaatı sonrası, sağda solda kaynakçılık derken, 1968 yılında girdiği egzoz fabrikasında ,daha birinci ayında ustabaşı oluyor. 1989 yılına kadar süren fabrika hayatını yıllık izin kullanmadan bitiyor İdris usta. İkramiyesi ve yaptığı mesailerden biriktirdiği parayla İstanbul’un toprağına, evinin temelini atarak kente kök salıyor.

Kartal Yakacık yolunda 1989 yılından beri hizmet verdiği egzoz atölyesinde, Kepekli köyündeki çocukluk anıları gelir gözünün önüne.. işte o zaman sarılır telefona. Hiç sevmese de teknolojinin bu yapay yakınlaştırmasını yine de bir sesini duyar anacığının. Ayda bir de olsa gider, görür, elini öper.

Köyde artık o sıcaklık kalmadı, diyor, İdris Özer. Ne çocukluğundaki gibi teklifsizce girilip yemek yenilen, kilitsiz kapıların ardında yatılan evleri bulabiliyor ne de bir sıcak selamı. Önce evlerin kapısına kilit gelmiş, sonrada, ağızlardan çıkacak bir merhabaya.

Bir parçası ait olsa da köye, yine de yarım kalmış yaşanmışlığın yabancılığında, bir yanı yabancı dolaşıyor köyde. O zamanlarda gözü kulağı dedesini arıyor. Dedesinin anlattığı kurtuluş savaşı anılarını. Yaşayamadığı çocukluğunda, oynayamadığı saklambaçlara inat, bulup çıkartıyor. Tıpkı dedesinin cephede buz altından bulup çıkarttığı otu yiyerek yaşam ve ulusal kurtuluş savaşı verdiğini anlattığı gibi.

Kısaca, 1963 yılından bu güne kadar kente hayat verenlerden biri, İdris Özer. Sakarya’nın Akyazı ilçesinin Kepekli köyünden bir demir köprü inşaatından, İstanbul’a uzanan bir yaşam .

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Aç’lıktan Gelmedik Biz Bu İstanbul’a Akyazı’dan!Bir Yaşam Öyküsü

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin